hayata dair her şey..

hayata dair her şey..


19 Mayıs 2013 Pazar

Nostalji Rüzgarı..



 05.05.2013

Bizim Emektar Zongshen
Ben bu yaşıma kadar heyecandan ölmediysem, bundan sonra hiç ölmem arkadaş!!! İşte böyle başlıyor motor hikayemiz…

Hemen hemen on seneye yaklaşıyor, Yakupcan'la motor almaya gittik. Alanya’da yaşıyorduk o zaman. Öyle çok pahalı bir şey değil, çin malı nam-ı değer "zongshen". Maalesef  kırmızısı olmadığı için, ne de olsa renklerin babası sayılır diyerek asil duruşuyla siyah almaya karar verdik. Çin malı ama, şimdilerde ki gibi bu kadar hor görülmüyordu. Valla bizim diye söylemiyorum; baya bir rağbet vardı. Gözümüze çok afili görünmüştü.
Yakupcan kask bakarken, (bayan kaskı yokmuş, sipariş verdik) hiç belli etmiyorum, bende bir heyecan bir heyecan, içimde fırtınalar kopuyor!!! Bir taraftan da kendi kendime söyleniyorum "nereden çıktı bu motor sevdası, ne güzel yürüyorduk" korku başa belaymış.. Büyük bir sınavdan geçiriliyorum, kaçsam kaçamam. "ayyy sen de ne korkakmışsın be dağlar kızı" demeyin. Canım çok tatlıdır benim, sokakta bulmadım ben onu. Küçüklüğümü bilenler bilir. narin, kibar çok hassas, böyle biblo gibi bir şeydim. Al vitrine koy orada dursun :)

    Yakupcan çok heyecanlı, yeni motorunu kullanacak yaaa.. Belki ben de kullanacak olsam o kadar heyecan yapmazdım. Arabadayken bile, en iyi şoförün yanında da otursan insan ister istemez kasıyor kendini. Arkadaşlar bugün ben bu motora bindim bindim yoksa bir daha ömür boyu binemem. Gelmesini hiç istemediğim o an geldi çattıııı!!!!  Kalın ve gür sesiyle "haydi bin bakalım Reyhoş abla" dedi, Yakupcan. Hee bir de küçükken riga motorsikleti varmış onu kullanırken düşmüş, bacağında kocaman bir yara izi duruyor. Bana anlatmasa iyiydi :)) Küçükmüş ama olsun şimdi de acemi sayılır!!!

    Ben motoru inceliyormuş pozisyonlarındayken "ne oldu korkuyor musun?" dedi. "yok mok hık" Allah’ım sana geliyorum, canımı teslim etmeye hazırım. Kalbim fırlayacak mı ne??? O titrek halimle önden önden binmeye çalışıyorum, yavaş yavaş arka koltuğa kayacağım (kendime yeni bir teknik icat ediyorum) . Bir de demez mi?? "öyle binilir mi?? şuraya bas, bacağını kaldır."  Doğru binme şeklini gösteriyor da ben zaten yay gibi gerilmişim. Bütün bu duyguları sen yaşa gel de kaldır bacağını da görelim!!! O gün motora bindim ama ilk nasıl bindiysem bugün de hala aynı şekilde biniyorum :)) Her seferinde Yakupcan söylenir "saltanatla biniyorsun öğrenemedin gitti!!"  
    Her şey halloldu sanmayın , bir de uyum sorunu var (çilem bitmiyor).. Sağa dönerken sağa yatacaksın, sola dönerken sola. Bense devrilmeyi önlemek için tam tersini yapıyorum :)) Merkez kaçı kaçırıp, Yakupcana'a da keçileri kaçırtıyorum. Alışmam uzun sürdü ama sonuçta uyumu yakaladık. Emektar az kahrımızı çekmedi, kaza sırasına göre; Yakupcan, Burçin, Fatih.. Hepsi birer kere düştüler "düşene gülünmez reyhoş" iyi ki ben yoktum!! Bir keresin de Burçin, markete giriyordu da dondurma dolabı durdurdu onu .. Yakupcan'nın köprücük kemiği iki yerden kırıldı, aylarca (hani eskiden kadınlar korse takardı, arkadan ipli, beli ince göstersin diye iyice sıkılır; Allahtan belim inceydi hiç kullanmadım) bağlanıp sıkılan bantlarla yaşamak zorunda kaldı.. Kemiklerin çabuk kaynaması için, bol bol paça çorbası yaptım ona tabii bu arada kolesterolü de tavan yaptı!!!

    Fatih, denizi yüzmeyi çok sever iyi de yüzer.. Bir gün motorla yalnız başına gitti. Eve bir geldi ki, bacakları bildiğin karnabahar, resmen çiçek açmış!!! İzni boyunca denizden mahrum kaldı yazık.

Kask problemini hiç sormayın .. Kampa gittiğimiz bir gün kırmızı ışıkta durduk, motordayız. Yanımızda da dolmuş durdu. Benim başımda, Audrey Hepburn'ü getirin gözünüzün önüne; eşarp, fularım ve siyah güneş gözlüklerim havamdan geçilmiyor.. Dolmuşun en arkasında oturan yabancı turist nasıl kuvvetli camı çalıyor. “Ne oluyor dedim!!!” İşaret parmağını bana sallayarak "kaskın nerede?? Niye kask takmadın?? Ne güzel kadınsın, niye kendini korumuyorsun??" diye kızdı. Sesini duymuyorum da işaret dilinden anladım :)) Adamın beni düşünmesi hoşuma gitti de havam biraz söndü kendimi suçlu hissettim.. Bayan kaskımı aldık almasına "Audrey Hepburn" gitti, yerine "Er Ryan" geldi...



     Cuma günü jandarma durdurdu, hah dedim şimdi asker kaçağı diye yakalayacaklar beni!!!! Meğerse turist sanmış, "hello" dedi.. Ben hemen "Türküm doğruyum çalışkanım" deyince "geçin bakalım" dedi gülerek.. Bir de kaskıma istinaden asker selamı çaktı.. Arkadaşlar saçım başım bozuluyor ama yeni havamdan çok memnun kaldım…


Dağlar Kızı Reyhan




*****************************************************************



03.05.2013

    Sizlere her şeyimi açık açık, bütün doğallığımla anlatıyorum. bu huyumdan dolayı çok çekmişliğim vardır.. Oğlum Burçin, mit sınavlarına girmişti ama sonucun olumlu olacağından pek umutlu değildi.. "Anneme işkence yapmaya gerek yok, o zaten kendiliğinden her şeyi anlatır.. Araştırsalar ilk eleme sebebi hazır zaten" diyordu.. 
Benim yüzümden bu iş seçeneğini kafadan eledi.. Sınav sonucunu mu merak ediyorsunuz?? Oğlum şimdi bankacı :))) Bakmayın öyle, kendimle ilgili anlatırım ama başkasının bana anlattığı sırrı asla vermem.. "söyleme dostuna, dostunun da dostu vardır" sözü benim için söylenemez...
Yaaa ne yalan söyleyeyim ben biraz teknoloji özürlüyüm.. Bilgisayarla ilk tanışmam biraz soğuktu, pek ısınamadık birbirimize.. Ya da Yakupcan mı tanıştıramadı bilemiyorum, aynı evde iki yabancı gibi yaşadık yıllarca.. Aramızda kalsın ama, hakimiyeti ele alır diye korkuyordum, hiç yokmuş gibi davranıyordum o yüzden.. Bizi görseniz kuma zannederdiniz. Hiç dokunmam laf atmam; akşam fırça yerim.."Ne yaptın sen buna?? Neresini elledin?? Buraya sen mi girdin??" Yukarıda Allah var!! Etme bulma dünyası derler ya... Heh işte, baştan bizi birbirimize düşman kuma durumuna düşüren Yakupcan; şimdi kendi oldu kuma :))
 
Bende de bir inat!!!! Keçi burcuyum yaaa.. İlk adım ondan gelsin diye bekledim. Onunla samimi olanlara da şaşırıyordum; sohbeti koyulaştırıyorlar, başından ayrılmıyorlar, ne buluyorlar bunda diye sinir olup duruyordum. Taa ki geçen yaz yeğenim Funda aramızı yapana kadar.. Bir kez daha ön yargılı olmamayı öğrendim :)) Çok sıcak davranarak beni utandırdı.. Arkadaşlığı ilerlettik, şimdi can ciğer kuzu sarması olduk. Şaşırıp sinir olan ben, "buyurun buradan yakın" diyorum.. Hayır, empati yapmaya çalışıyorum içimde ki ben zeytinyağı gibi hiç bir eleştiriyi kabul etmeyip üste çıkmaya çalışıyor.. Hee en geçerli savunması da; "ama ben daha yeni tanıştım. Yeni tanıdığı birisini öğrenmeye çalışır insan.."
    O, benim kitabım, defterim kalemim oldu.. Ben, ilk okula yeni başlayan talebe, kitabımı alırsanız okumayı nasıl sökerim??.. Yazamazsam elim nasıl alışır??.. Nasıl öğrenirim söyler misiniz?? Yapamadığım yerde sorarsam, kızmayın!!!.. "fazla duygu sömürüsü yapmayayım, Yakupcan ikimizi de koyacak kapıya" :))) 

Teknoloji özürlüyüm dedim ya.. Fall down, tilt milt hayatta oynayamam, çok heyecanlanıyorum.. Çığlık çığlığa bağırıyorum, elimden atıyorum en sonunda :)) Bazen kendimden şüpheleniyorum, Sharlock holmes  vari bir edayla "acaba bütün heyecanları çalan ben miyim?? Heyecan hırsızı mıyım?? diye... Sadece teknolojiyle kalsak iyi... Taşlarla tuşlarla hiç aram yok, tavla benim için mirkelam'ın şarkısı... Okeyde ki şöhretimi biliyorsunuz zaten, çarşamba günkü maçta komşum Engin ablayla mahalleye mağlubiyet getirdik. İkimiz de işlekliğin zirvesindeydik, muppet'lar şaşkınlıklarından kupa kazanmanın sevincini bile yaşayamadılar. Canım iyi olduğum hiç bir şey yok mu?? Sessiz film, tabu, isim hayvan şehir.. Ver bana kelimeleri, scrable'da rekor kırayım sana.. Hatta aramızda kalsın, geçen sene ablamla ikimiz; Okan, Esra ve Funda'yı büyük farkla scrable'da yendik.. En iyisi ben yazmaya devam edeyim, galiba en iyi yaptığım iş o..



Dağlar Kızı Reyhan











Hiç yorum yok: