hayata dair her şey..

hayata dair her şey..


27 Aralık 2012 Perşembe


    Herkese Merhaba,

    İki ay önce cep telefonumdan beni aradılar. Bir tiyatro oyunundan bahsetti arayan kişi. Gitmek isteyeceğimi çok da memnun olacağımı belirttim. Aralık başında biletimi aldım. Oyuna daha üç hafta vardı. Sonunda heyecan ve merakla beklediğim gün geldi. Salı günü tiyatroya gittim. Her şey çok güzeldi. Salon, sahne, oyun ve en önemlisi oyuncular. Çok eğlenceli bir oyundu çok güldüm. Bu topluluğun bütün oyunlarını seyretmek için elimden geleni yapacağım. Sizlere de tavsiye ediyorum. Bence kaçırmayın, sonra üzülürsünüz..

AŞILAN ENGELLER SANAT TOPLULUĞU

Oyunun Adı : ACİL SERVİS

Oyunun Konusu : Acil servis konu itibariyle doktorların, hemşirelerin, hastabakıcıların ve hastaların arasında geçen bir takım trajikomik olayların mizansel bir dille anlatılmasıdır. 

Yönetmen : Melek ERZİNCAN

Genel Koordinatör : Kadir ERDOĞDU

Telefon : 0212 246 40 95
e-mail : info@bjkengelliler.com
Adres : Halaskargazi cad. No: 110 Kat:8
Osmanbey/Şişli
Şişli Belediyesi Zabıta Müdürlüğü Binası



Bakın kendilerini bizlere nasıl ifade ediyorlar;


Bizden Size...

Cesaret anlaması zor bir duygu...
O sahneye çıkmak için cesaret gösterilebiliriz biz ama mükemmeli hak ediyorsak sizler ve bizler, azmetmeliyiz... Biz, sahnede terk ederiz bedenimizi birer hayal oluruz, o hayalin içinde yeni bir "ben" buluruz.
Bütün dünya bir sahnedir ya hani... Bize verilen rol ise engelli... Ruh buna ne gücenir, ne bir an vazgeçeriz...Engel anlaması zor bir duygu... Bazen sadece kabullenmeli...
Hayat bir sahneyse; o büyük yaratıcı, en iyi oyuncuyu seçer yazdığı rollere ve biz bu rol için en iyi oyuncularıyız onun...
Belki bu engelli rolünü büyük bir gururla taşıdık kimimiz;
Belki de bisiklete binememiş, sokakta top oynayamamış, çamura bulanmamış, hiç uçurtma uçuramamış, koşmasına izin verilememiş, çok küçük yaştan beri durmayı, susmayı, gözyaşlarını içine akıtmayı öğrenip gülümseyen 8 genciz...
Tiyatro yaratıcılık ister, olmayanı var göstermek ister; bunu görmek hayal gücü gerektirir. Tiyatro hayal etmektir, siz de bizleri engelsiz hayal edin, çünkü öyleyiz... Tiyatro bir bütün olmaktır."Umuda Yolculuk" ekibi kimdir, anlamaktır. Biz karşımıza geçip, bizi beğeniyle alkışlayacağınızı hayal ederiz...
Tiyatro zor olsa da, bu işin ödülü büyüktür... Cesarettir, özgüvendir, beğenilmektir, ülkenin kalitesini anlatmak, kendin gibi insanlara destek olmaktır...
Tiyatroya, kimileri "Yaşamdaki olayları sahnede canlandırma sanatı" der; kimileri "İnsan varlığının tümünü yansıtan, yaratan, yaşatan sanat" der.
Biz tiyatroya "Köprü" diyoruz. Gönlümüzden gönlünüze...
Bir gün üzerinden geçebilirsek; işte o zaman bu köprü bizi özgür kılacaktır...
Seyirci koltuğunda oturup önce üzülerek bakacaksınız bizlere... Çünkü o ana kadar bu öğretildi sizlere...
Bedelini ödeyerek hayattan aldığımız dersleri sunacağız insanlara...
Bir gün siz de engelli olabilirsiniz diyenlere kulak asmayın ve bizimle olmaktan korkmayın... Tiyatronun ne denli zor olduğunu biliriz... Hüzünlü bir anda güldürebilsek yüzünüzü veyahut güldüğünüz yerde bir şeyler uyanırsa içinizde işte o an başardığımızı anlarız.
Düşünün, bu farklı bir hayat, hiç kolay bir şey değil.
Her zaman başkalarıyla aynı mı olmak  gerekir?
Hayalleriniz, bir şeyi yapıp yapamayacağını belirleyen asıl nedendir.
Seni sen yapan, belki de olmak istediğin yapan...
Ben, ben olmaktan korkarken; sahnede önce kendim, sonra başkaları oldum!
Bundan büyük bir mutluluk duydum... Ne olursa olsun, hayat; cesareti bedeninde taşıyıp, azimle aşmaktır tüm engelleri...
Engelli olmak acıklı değil, biraz buruk bir hikaye...
Belki bizim gibi, bir "Melek" çıkar karşınıza sizinde...
Görüp ön yargı üretmeyen, senin kim olduğunu "sana" soran biri...
Bize yeni bir hayatın, büyük bir dünyanın kapılarını açan, cesaretlendiren, öğreten, yüzümüzü güldüren biri...

Aşılan Engeller Tiyatro Topluluğu Oyuncuları...





























  Sevgilerimle,
Funda Dikmen










25 Aralık 2012 Salı

Duygusal Hikayeler...





KIRMIZI DONMUŞ ÇİLEKLER

    Pırıl pırıl bir elma şekeri, böğürtlenli dondurma ya da zıp zıp zıplayan bir lastik top... Ben kırmızı olan her şeyi severim. En çok da kırmızı, minik çilekleri. Hele de o çilekler soğuktan donmuş ve sevgiyle ısınmışsa...
    Çileklerin üzerine düşen kar tanelerini bile donduracak kadar soğuk bir şubat akşamıydı. Hani insanın burnunu havuç gibi kızartan, kulaklarını donduran havalardan. Dışarıda kar taneleri, bir avuç yıldız ve bir torba dolusu karanlıktan başka bir şey yoktu.
    Altı yaşındaydım ve dışarıdaki dondurucu soğuğa inat benim tombul yanaklarımdan alev fışkırıyordu. Hastaydım. Pembe pijamalarım ve bana güven veren tüylü ayıcığımla minik yatağımda "ütopya" lık sınırlarında dolaşan isteğimin yerine getirilmesini yüzümde bir şirretlik ifadesiyle bekliyordum.
    Babamdan aldığım, "hayır" yanıtı alt dudağımı sarkıtmaya ve gözlerimi doldurmaya yetmişti. Çocukluğumun ve hastalığın verdiği huysuzlukla ağzımdan şu sözlerin döküldüğünü anımsıyorum: "Çilek is-ti-yo-rum!" Zemherinin ortasında çilek bulmak... Zavallı babam! Bana çilek dışında bir şey yediremeyeceğini anlamıştı. Karşısında "çilek" diye direten keçi yavrusunu iyi tanıyordu. Başka şansı kalmamıştı...
    Yüzünde büyük bir çaresizlik ifadesiyle, kalın paltosunu, kasketini ve botlarını giydi. Kendimi savaşı kazanmış bir komutan gibi hissediyordum. Köpeklerin bile sokağa atılmayacağı o havada babam sırf hasta, minik keçisini mutlu edebilmek için bütün iyi niyeti ve sevgisiyle çilek aramaya gitti. Buz tutmuş camın ardından gidişini izlerken cesaret almak istercesine ayıma sıkı sıkıya sarıldım. Gururlu gülüşüm, yerini, süngüsü düşmüş, zavallı ve zoraki bir sırıtışa bırakmıştı. Artık çilek isteyip istemediğimden emin değildim.
    Gözlerimi açtığımda karyolamdaydım. Çileklerimi "aslında, babamı" beklerken uyuyakalmıştım. Başucumda bir tabak dolusu kırmızı, donmuş çilek yemem için beni bekliyordu. Bir seçim yapmak istercesine önce çileklere, sonra da gözlükleri soğuktan buğulanmış, saçlarına kar yağmış babama baktım. Karşımda duran bu adam sadece benim için sıcak yatağını bırakıp yollara düşmüştü. Bir çileği bana uzattı. Boğazıma takılmış bir yumruyla birlikte yuttuğum o çileğin tadını yaşamım boyunca unutamayacağımı o anda anlamıştım. O çilek ki soğuktan donmuş, sevgiyle ısınmıştı...
    Dedim ya; ben bir kırmızı donmuş çilekleri severim, bir de onları ısıtanı...


Alıntıdır..

Sevgilerimle