hayata dair her şey..

hayata dair her şey..


20 Temmuz 2013 Cumartesi







Yazısını yazdığı an yazarın görevi biter.. Yazı artık yazarın değildir okuyucunun olmuştur.. Bundan sonrası okuyucuyla yazı arasındadır.. Yazarın duyguları değil okuyucunun okurken neler hissettiği önemlidir.. Okuyucu yazının içine girebilmeli ve yazıda kendini bulabilmelidir.. Yazılarda kendi duygumuzun gerçekliğinde buluşmak dileği ile..

FUNDA DİKMEN







14 Temmuz 2013 Pazar

Nostalji Rüzgarı..




UMUT

Birisine duyduğunuz karşılıksız aşk gibi gelir bana hep umut... Yalnızsınızdır bu yolda, tek başınadır sevginiz... Habersiz ise AŞK'ın öbür yarısı, MELANKOLİK denir adına. Sessizce sever; hani yaramazlık yapan çocuğa kızıp "çıtın çıkmayacak" deriz ya, o derece yani. İçin için yanan soba gibi kimseye yararı da zararı da olmadan, kendi kendine demlenir çay misali. TUTKU'ysa zarar verir insana.. Üzer, acıtır, yaralar hatta ölüm olur son durağı bazen isteyerek bazen de istemeyerek... Yine karşılıksızdır ama bu sefer haberli.. Zorla güzellik olmaz denir genelde, korku salar yüreğe "delicesine sevmek"tir anlayacağınız yani... Bir insanın hayatını karartmak istiyorsanız TUTKU'yla aşık olun, gerisine karışmayın yeter... Sadece bir insanın hayatı değildir yok olan, koskoca bir aile yok olur hatta iki... Ağıtlar yakılır, genç yaşlı çocuk demeden fidanların yerine mezarlar çoğalır toprağın üzerinde... Dileğim hiç kimse yaşamasın, en güzel olanı karşılıklı sevsin sevilsin masumca...
Birde yaradana duyduğumuz aşk var karşılıksız, benim ki ondan işte... Tabii herkesin olduğu gibi ama bazı olaylar bazı anlar daha yoğun hissettiğimiz...
    Yaz konserleri her yerde olduğu gibi Manavgat'ımızda da çok eğlenceli devam ediyor. Cuma günü sayfamda kısacık bahsetmiştim, seyirci coştukça MEHMET ERDEM "gelsin jandarma" dedi yetmedi bir de karakoldan polisi çağırdı. 
    Arkasından EBRU GÜNDEŞ "alev alev alev alev, yandığımı görüyorsun" deyince, görüpde itfaiye çağarmamak olmaz... Neyse yangını sönünce sevinçten zilleri takıp "çingenem çingenem, kara gözlü çingenem" oynamaya başladı. Herkes ayakta ben oturur muyum?? bütün kurtlarımı döktüm :))
    İlk gece çok eğlendik, artık tanıyorsunuz benim canım komşum Engin abla, rahatsızlığından dolayı kaçırdı...
    İkinci gün yani dün gece, ANADOLU ATEŞİ muhteşemdi. Onikilik kalem destesi gibiydi dansçıların her biri; hani mümkün olsa deste deste doğurmuş anaları diyeceğimde :))
    Engin abla, Ruhiş (nam_ı değer OLGA) ve ben (nam_ı değer HELGA) muhteşem üçlü olarak otelden direkt konserde ki yerimizi aldık. KUTSİ setten geldiği için bir saat kadar geç çıktı, gece yarısı 12'de bitmesi gereken konser 1' de bitti.
     Ben kendimi tam konsere romantik şarkılara kaptırmışken, önümüzde ki sırada oturan genç bir çiftin bir-bir buçuk yaşında ki erkek çocuğu UMUT kollarını açıp beni istedi. O küçücük ama ne de olsa erkek çocuğu olduğu için kuvvetli ve sımsıkı bir şekilde boynuma sarıldı...
    Ağzında mikili mavi beyaz emziği, saçlar RİCKY MARTİN modeli, jöleyle yukarıya doğru kaldırılmış, çocuklarda çok sevdiğim kot kaprisiyle, yüzünde ki ifadeyi gördüm. Diyordu ki "her şey illa sahip olmak demek değildir..."
    Hiç beklemediğim bir anda, hemde ne güzel eğlenecekken ben... UMUT benim kollarımda, terden sırılsıklam, üç saat boyunca yapışık ikizler olduk adeta...
    KUTSİ söylüyor ben ağlıyorum, ben ağladıkça UMUT daha sıkı sarılıyor boynuma, hiç bitmesin istedim o gece... Eğlenmeye gitmiştim kim sorarsa ama benim için, hayatımda en mutlu geçirdiğim konser olarak yerini aldı...
    UMUT'un anne ve babası şaşkın gözlerle baktılar bana önce, duygularımın nedenini öğrendiklerinde anlayışa bıraktı yerini gözleri... Konser boyunca GÜLŞEN'İN ne çıra gibi yanıp; OF OF ÇEKMESİ; ne de kandırıp, yatçaz kalkçaz, yatçaz kalkçaz HOOOP ordayım demesi bizi ayırdı.
    Başkasına belki kısacık gelen o üç saat, bana dünyaları verdi. İLAHİ AŞK bu olsa gerek... Karşılıksız, beklemediğin bir anda karşına çıkıveren, küçücük bir çocuğun aracı olduğu UMUT.
    Anlatmak istediğini bu kadar net anlatabilen başka birisi var mı kainatta? Benim en büyük aşkım YAKIŞIKLIM'I kokladım UMUT'TA... Kokladım ve içime sakladım ÖLÜNCEYE DEK...

DAĞLAR KIZI REYHAN




**********************************************************************




SİYAH BENLİ ALLI GELİN

Yüreğim tıpkı sen;
Tir tir titriyor bazen,
En hafifinden bile rüzgarın...
Al yaprakların gibi...


İncedir,narindir,
Gelemez hoyrat aşklara...
Dökülür gider,
Al yaprakların gibi...


Seveceksen eğer,
Uzaktan sev beni...
Çöller de gezen Mecnun'un,
Leyla'ya yandığı gibi...


Her günüm,HATTA;
Gündüzüm gecem bile SEN...
Gözlerim Ferhat olmuş,
Sıra dağları deler gibi...


Korkuyorum,
Ya ömrüm de sana benzerse...
Adın boşuna GELİNCİK değil,
Sevip de kavuşamayan,
Siyah benli,allı gelin gibi...


Dağlar da yalnız,
Kırlar da yalnız...
Yüreğim tıpkı sen,
Al yaprakların gibi...


DAĞLAR KIZI REYHAN




*************************************************************************




    Merak ediyor musunuz, Dağlar Kızı hiç aşık oldu mu? Ne o heyecanlandınız bakıyorum.. Tabii ki bu konulardan bahsetmeyeceğim. Bunlar özel konular ama bunun haricinde; ne korkaklığım kaldı, ne teknoloji özürlülüğüm, ne telviyeliğim ne de duygusallığım size her şeyimi olduğu gibi anlatıyorum.. Yakupcan soruyor "tanışmamızı ne zaman anlatacaksın?" diye heyecan yapıyor, sanki yeni tanışacağız..
    Bazı insanlar çok merak ederler başkalarının nasıl tanışıp, evlendiklerini. Hep sorulur ya; "hanginiz daha çok seviyordunuz?" diye. Masallarda ki gibi bir aşk, bir evlilik herkes ister tabii.. Belki Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin olmak ister kendi dünyasında. Sevdiği Mecnun olup çölleri dolaşsın.. Ferhat olup dağları delsin onun için.. Böyle aşklar vardır elbette gerçek hayatta da.. Yaşanıyordur bir yerlerde, biz her ne kadar görmesekde, bilmesekde.
    Sıkılmazsanız size biraz bahsetmek isterim ne dersiniz?? Hem YakupCan'ın gönlünü almış oluruz birlikte. Aynı yerde yaşamamıza rağmen birbirimizi pek hatırlamıyoruz, gerçi o benden biraz daha büyük olduğundan anımsadığı şeyler var.. "Adviye ile ikinizi kardeş zannediyordum, sen çırpı bacaklı sümüklü bir kızdın" diyor bana.. BANA!!! Şu anda gripten dolayı biraz sümüklü olabilirim (hani küçükken çocuklar yer ya, acaba beni de yerken mi gördü?) Şaka şaka valla yediysem de hatırlamıyorum.. 


Her neyse hakkımızda fazla bilgimiz olmadan yıllar sonra Alpullu' da karşılaştık.. O, Harp Okulundan yeni mezun olmuş gencecik yakışıklı bir TEĞMEN izine gelmiş.. BEN, rahmetli anneciğimle birlikte yeğenim Erkan'ın doğumu için İstanbul' dan Alpullu' ya gelmiştim. "Yüreklerimiz boş bir çanta misali, almışız elimize; çarpacakmış demek ki içini dolduracak bir sevgiye.." 
Günlerden Cumartesiydi, Alpullu'nun pazarı vardı o gün.. İkimiz de annelerimizleydik ve üç defa karşılaştık, kısmet diyorlar ya böyle şeylere insanın inanası geliyor..




Tabii gördü güzel kızı kaçırmayayım diyerekten, o uslu çok efendi bildiğiniz YakupCan evde terör estirmeye başlamış.. Oğlunun bu durumu karşısında paçaları tutuşan Rahmiye hanım gelip durumu Fato'ya anlatmış.. Ben masumum valla bir şeyden haberim yok ya saf saf ağzımı arıyorlar sevdiğim var mı diye.. O, Polatlı' ya sınıf okuluna, biz İstanbul'a döndük, daha sonra ortak tanıdıkların aracılığıyla ben de kararımı verdim.. Beş tane abiden izin aldık biliyor musunuz?? Abilerimi çok seviyorum, benim onayımı almadan razı olmadılar.. Bir buçuk sene nişanlılık devresinden sonra 6 eylül 1975 de evlendik..




     Yazmaya başladığımda, hatta daha doğduğum güne gelmiştim henüz, bana "tanışmamızı ne zaman yazacaksın?" diye acele ettiren YakupCan; mutlu olsun diye yazdığımı söylediğimde ise "her şeyi niye anlatıyorsun " dedi.. Delil olsun diyerek söylediğini kaydetmediğim için suçlu durumuna düştüm.. Dağlar Kızının hayatı İşte böyle.. Aramızda kalsın olur mu??

Dağlar Kızı Reyhan