hayata dair her şey..

hayata dair her şey..


7 Aralık 2012 Cuma

 








30.11.2012

  Selam Sevgili Dostlar,

  Bu hafta sizlerle 26.Kasım.1926 tarihinde kurulan Alpullu Şeker Fabrikası ile ilgili anılarımı paylaşmak istiyorum..













Atatürk 26 Kasım 1926'da açılan Alpullu Şeker Fabrikası'nı gezdikten sonra


  Mersin’de iki buçuk ay kadar bulunduğum şu zaman zarfında , gemilerin limandan demir almış giderken öttürdükleri düdük sesini, çocukluğumda fabrikanın paydos saati geldiğinde çalan düdük sesine benzetiyorum . O ne ihtişamdı öyle… Sanki son sözü ben söylerim dermiş gibi. Müdürleriyle , memurlarıyla , işçileriyle , herkes fabrikanın düdük sesine göre hareket ederdi . O zamanlar insanlar sınıf farkı gözetmezlerdi , hem samimiyet hem saygı o kadar iç içeydi ki şaşarsınız . Sabah işe giderken de , akşam eve gelirken de hep muhabbet içinde görürdüm büyüklerimizi. Durup şakalaşmaları , kahkaha sesleri hala kulaklarımdadır .
O yıllarda fabrikamızda şeker üretimi çok fazlaydı. Kamyonlar dolusu pancar gelirdi civardan. Trakya’nın pancar rezervi bir hayli boldu , tarlalarda genellikle pancar ekilirdi . Kamyonlar fabrikanın önünden başlayıp taa Çiftlik mahallesine kadar kuyruk oluştururlardı.Biz çocuklar dökülen pancarları toplamak için kamyonların arkasından koştururduk . Erkekler işi iyice abartıp kamyonların arkasına tutunup çıkmaya çalışırlardı . Topladığımız pancarları eve götürüp annelerimize pişirttiriyor , sonra da hep birlikte toplanıp afiyetle bir güzel yiyorduk . Şekerin tadı bile başkaydı. Ne kadar kaliteli olduğunu şimdi daha iyi anlayabiliyorum . Evimize çuvalla şeker girerdi.Yediğimiz tatlıların , reçellerin haddi hesabı yoktu . Babacığım bize bol bol taşır , anneciğim de çeşit çeşit tatlılar yapardı . Nur içinde yatsınlar .

Pancarlar , fabrikada şekere dönüşüp posası ayrıldıktan yani küspe olduktan sonra vagonlarla tekrar kamyonlara yüklenir , büyük baş hayvanlara yem olarak kullanılmak üzere köylere götürülürdü . Küspe vagonlarının güzergahı bizim evimizin hemen önünden geçiyordu. Tabii biz çocuklar durur muyuz???

Bu sefer de vagonların arkasına takılır hatta
üzerine çıkar oradan küspenin tadına bakardık. Hatırladığım kadarıyla baya lezzetli bir tadı vardı , ya da bize öyle geliyordu. Hele o mis gibi kokusu burnumda tütüyor. Sıcak olmasına aldırmadan avuçladığımız küspeler Alpullu' nun o eşsiz güzelliğini bir kat daha arttırırdı . Bu kadar çok şeker yedikten sonra hemen oyun oynamaya koşar , akşam hava kararıncaya kadar eve girmek bilmezdik .

Artık hiçbir şeyin eskisi gibi tadı yok , ne şekerin ne de şekerin oluşması için yetiştirilen pancarın . Şimdilerde sevenlerimizin <neden bu kadar tatlısınız ??> diye sormalarına cevap olarak , < şekerin çok olduğu yerde büyüdük > diyorum .





  Bu kadar güzel bir çocukluk dönemi geçirdiğim canım Alpullumda ki hatıralarıma haftaya kaldığımız yerden devam etmek üzere şimdilik hoşçakalın diyorum sevgili dostlarım . Sizlerle beraber paylaştığımda anlam kazanan anılarımda buluşmak dileğiyle hepinize kucak dolusu sevgiler.

Dağlar Kızı Reyhan 





***********************************************************************



23.11.2012

  Merhaba Değerli Okuyucularım ,

  Son yıllarda babet ayakkabılar moda oldu ya…Biz, ilk ve orta okul öğrencisiyken yani altmış beş ila yetmiş beş yılları arasında giyiyorduk . O zaman da modaydı düşünebiliyor musunuz??
  Üzerinden kırk sene geçmiş , yine aynı şeyler sanki yeni bulunmuş gibi piyasaya sürülüyor. Bana göre MODA da Tarih gibi tekerrürden ibaret , insanlar ya unutuyorlar , ya eskilerden dinleyememiş olabilirler..
Eski resimlerden hatırlıyorum, ablamın ve arkadaşlarının ayaklarında babetleri çeşit çeşit , renk renk, fiyonklusu, tokalısı, çiçeklisi hepsi ayrı güzeldi…
  Streç pantolonlar, ayağın altından bantlı olanlar..Lasteks deniyordu onlara. Allah bin kere razı olsun çıkarandan , ne rahat etmiştik , genelde siyah , lacivert , kahve renkleri kullanılıyordu. Her genç kızın en az bir renkte lasteksi mutlaka vardı. Üzerine kolsuz, balıkçı yaka akordiyon bluzlar giyilirdi. Sizlere anlatırken hem hatırladığım hem de resimler de gördüğüm şekilde yazmaya özen gösteriyorum .



Sonra…
EPA topuklar hayatımıza girdi, aynı zaman da apartman topuk da deniliyordu adına. Dümdüz babetlerden sonra bu yüksek topuklarla yürümek zor olsa da insanı havalı gösteriyordu.


  Bunlarla beraber İspanyol paça pantolonlar maşallah kumaş sektörüne rekor kırdırdı . Bir paçasına iki kişi girebilecek genişlikteydi. Tabii bu kadar bol paçalarla yürümek de zor oluyordu haliyle. MODA işte her sene ne çıkarsak diye kafa yormak lazım. Modacılar uğraşsın dursunlar , zorlandıkları yerde de eskileri allayıp pullayıp tekrar çıkarsınlar öyle değil mi?







 

 
  Triko’yu sever misiniz?? Annem ve onun yaşın da ki hanımlar triko takımlar giyerlerdi. Elbiseler, bluzü ve hırkası olan ikili takımlar, bazen etekli,üçlü takımlar alınır ; günlere giderken yeni yeni giyilirdi. Annemin kahverengi triko takımını çok beğenirdim şu anda bile gözümün önünde.. Hanımlar çok şıktı o zamanlar…Tafta kumaşlardan bir elbiseler dikilirdi eski Amerikan filmlerinde ki artistlerin balolarda giydikleri kıyafetlere taş çıkartırdı vallahi…
  Biz KIZLAR tabiî ki mini moda olduğun dan beri , bir daha etekleri uzatmamaya yemin ettik. Ettik ama.. Yetmişler de bir ara midi ve maksi MODA oldu . İstemeyerek de olsa bir müddet giymek zorunda kaldık , gördüğünüz gibi geldiler ve gittiler…MİNİ hala burada bizlerden hiç ayrılmadı .

















İSKOÇ ETEK modası çok beğenildi. Ekoseli kumaştan , yanları püsküllü , kocaman çengelli iğnesiyle hepimizin gözdesi oldu . Dize kadar beyaz İskoç çoraplarımızla , üzerine de beyaz gömlek , elimiz de bir GAYDA’mız eksik .







  ALPULLU’nun hamarat hanımları hiç durur mu?? EL ÖRGÜSÜ onlardan sorulur, o ne zeka , o ne göz , modele bir kere baksınlar hemen örnek çıkartılırdı. Bir o kadar da yardım sever insanlardı Alpullu’nun insanları . Birbirlerine örneklerini verirler asla kıskançlık yapmazlardı.
  Ben örgü örmeyi kayınvalidemden öğrendim. Allah rahmet eylesin benim canım anneciğim çok fazla bilmezdi. Kalabalık bir aile olduğumuz ve de gelenimiz gidenimiz çok olduğu için örgüye vakit ayıramıyordu . Ama sevgisini de katarak pişirdiği yemeklerini değme aşçılar yapamazlar. Onun yemeğini yemeyen yoktur ,bugün bile hala konuşulur .
  MODA dan bahsediyordum ya… Nerelere gittim . Moda sadece dış görünüş demek değildir. Her sene yeni şeyler çıkar ,eskisi gider yenisi moda olur…Ama Fatma Türkan’ın (babam anneme böyle hitap ederdi) mamzanası , çoban salatası , kuru fasulyesi , lahana ve yaprak sarması , (sayamayacağım kadar çok ) kısaca , yemeklerinin modası hiç geçmez .Ondan öğrendiğimiz gibi aynen devam ettiriyoruz…
NUR İÇİNDE YAT FATMA TÜRKAN.

Dağlar Kızı Reyhan  





************************************************************************



16.11.2012


                                                             Merhabalar değerli dinleyicilerim ,
  Ben ORHAN BORAN… Ben YUKİ... sesleri hala kulaklarımda. Orhan abi ve Yuki’nin o tatlı sohbetleri evimizin içinde sanki aileden biri gibiydiler. Birbirlerine arada darılsalar bile hiç küs kalmazlardı. Çok iyi anlaşan iki dosttular. Radyo başında bizlere iyi vakit geçirtmek için her gün aynı saatte orada olurlardı.
27 Mayısta oğlumun düğün günü , taksiyle kuaförden ordu evine giderken trafik durdu. Ne oldu acaba diye merak ettik. Biraz ilerledikten sonra insan kalabalığıyla karşılaştık.Kameralar omuzlarında kameramanlar koşuşturuyorlar ; Bağdat caddesinde ki cami tıklım tıklım.. ‘’Herhalde ünlü birisinin cenazesi var.’’ dedi taksi şöförü. Kim olabilir , hiç duymadık. Sonradan öğrendik ki Orhan abimiz,dönülmez akşamın ufkuna doğru yelken açmış, vakit çok geç…Yuki yıllardır ona babalık yapan bu değerli insandan nasıl ayrılır… Kambersiz düğün olamayacağı gibi,Orhan abisiz Yuki de olmaz. İkisi de bizlere veda edip sonsuz yolculuklarına uğurlandılar. Nur içinde yat büyük usta….












  Çocuk saati sanatçıları. Sinemanın yanında bol bol tiyatro izlemişliğimiz de var. Fabrika sinema salonunda İstanbul’ dan gelen çocuk tiyatrocuların oynadığı oyunları beğeniyle izlerdik. Şimdilerde Papatyam dizisinde oynayan Nilgün Özhan’ı hiç unutmam mesela. Sinema ve tiyatro kültürünü bize kazandırdığı için Alpulu Şeker Fabrikası’na çok teşekkür ediyorum. Ulu önder ATATÜRK’ ümüz önderliğinde kurulan bu fabrikalar , insanların gelişiminde de önemli rol oynamışlar, medeniyete taşımışlardır.
  Teknoloji ilerledikçe ne sohbet ne fasıl ne komşuluk ne yardımlaşma hak getire! Günümüzde maşallah televizyon, dvd, ps, hatta telefonlar bunların yerini almış, tut tutabilirsen… Daha neler çıkacak bakalım, hep birlikte göreceğiz. Bizler radyoyla büyüdük. Radyo çocuklarıyız vesselam. O yüzden kulağımız iyidir. Hepimizin evinde mutlaka radyo bulunurdu. Dışı ahşap, genellikle ceviz ağacından, önü perdeli, düğmeleri afili, tozunu alırken bile kibar davranmaya özen gösterdiğimiz, aman bir yerine bir şey olmasın, çizilmesin diye tembihlendiğimiz o çok değerli radyomuz.

 
Eee zamanının en önemli iletişim aracıydı. Haberleri ondan öğrenir, dünyada ne olup bitiyor, hava nasıl olacak yağmur var mı??? Maçlar; ahhh benim pazarlarımın baş belası maçlar! Evde bütün gün maç dinlenirdi. Maşallah evde beş tane abi olunca başka şansım var mı??? Ne kadar haz etmesem de kulak misafirliğinden bütün maç terimlerini iyi bilirdim. Sporcuları bile iyi tanıyordum; Lefter, Metin Oktay, Selim Soydan… İyi futbol oynuyor olmam da gerekirdi ona bakarsanız ama çok narin yapılı bir kızdım. Bana hiç uymazdı.






Arkası Yarın’ı sabırsızlıkla bekler nasıl merak ederdik. Hayal gücümüz o zamanlardan oldukça gelişti. Bu konuda oldukça iddialıyım. Tiyatrocuların sadece seslerini bilir, kendilerini tanımazdık ama ne seslerdi onlar. Gerçekten yaşanıyor zannederdik. Türk sanat müziği, Beraber ve solo şarkılar, Emel Sayın, Gönül Yazar, Gönül Akkor, Yaşar Özel, Şükran Ay ve daha niceleri…Ayrıca bizi anlatan türkülerimizle Türküler Geçidi; Ömer Şan, Arif Şentürk ve daha nice türkücülerimiz. Hepsi dışı ahşap kaplı, önü perdeli, afili düğmeleriyle evimizin baş köşesinde, yıllarca bizlere hizmet etmiş radyomuzda bizlerle birlikteydiler. Arada yaramazlık yapan çocuğun başına ‘’pat ‘’diye vuran büyükler gibi, ses gelmediğinde çalışmıyor zannedip, sana vurduğumuz için bizi affet.
Dedim ya, bizler radyo çocuğuyuz. Hala evde olmasam bile hep açık olan benim kadim dostum radyom, hala güzelliğini kalbimde taşıyorum.
       
 
Dağlar Kızı Reyhan




*********************************************************************



09.11.2012

  Siz ; Değerli Okuyucularım ,

  Bu hafta Cuma günü akşam 20.00 de Alpullu Şeker Fabrikası Gazinosunda baloya davetlisiniz. Teşriflerinizi bekliyorum. Elinizi tutup beraberce savrulmayı ne kadar çok istesem de bu seferlik, yüzümde memnuniyetim, elinizi sıkmak, hoş geldiniz demek için kapıda sizleri karşılıyor olacağım.
  Alpullu’ya geldiğinizde Koloni kapıdan Teliçine gireceksiniz. Sağlı sollu birçok şirin evlerin olduğu, kavak ağaçlarının refakat ettiği, biraz yokuşlu ama insanı zorlamayan uzun bir yolu çıkacaksınız. Daha sonra çam ağaçları da manzaraya iştirak edecekler. Zambaklar, sümbüller, renk renk laleler, hele güzellikten sabıkalı mor menekşeler suçlu suçlu bakarak insanın aklını başından alıyor. Her yer yemyeşil çimen.


  Gazinoya yaklaştıkça o mis gibi havaya karışan yemek kokuları; zeytinyağlı biber dolmaları, yaprak sarmaları ,sarımsaklı yoğurtlu karışık kızartmalar zannedersin ki üzerine kar yağmış Toros Dağları kalkmış, ta buralara gelmiş, masalarda baş köşeye kurulmuş. ‘’Kabaramazsın kel Fatma, annen güzel, sen çirkin!’’ deyip, kızdırdığımızda nerdeyse hacminin iki-üç katına kadar kabaran, yılbaşı sofralarının baş yemeği, değerli ve de çok sevimli hindi gibi kızarmış talaş böreği. Vazgeçilmez çoban salata kanbersiz düğün olmadığı gibi. Sigara börekleri sıraya dizilmiş bile. Şimdilerde insanlarda bile mevcut olmayan sıra mevhumu sigara böreklerinde her zaman gayet nizami olmuştur. Daha neler neler…
  Buram buram kokan ızgaralar , insanı baştan çıkaran bir edayla sanki plajda güneşlenen güzeller gibi biraz arkamı, biraz önümü döndüreyim, iyi kızarayım der gibi ızgaranın üzerinde çevrilip duruyor. Tabi buna can mı dayanır. Hepsinin bir araya gelerek havaya yaydığı kokuyu koklayarak gazinoya yaklaştığınızı anlayabilirsiniz. Buna kulağa çok hoş gelen müzik sesi de eşlik etmeye başlayınca doğru yoldasınız demektir. Biraz yokuş inip sola dönünce gazino karşınıza çıkıyor. Hayatınızda bu kadar etkileyici ve

büyüleyici bir yer görmemişsinizdir. Titanic filmini izlediyseniz, hani Leonardo Di Caprio'nun aşağı bölümden yukarıya, zenginlerin olduğu balo salonuna gelişini gösterdiği sahnedeki büyüleyici etkiyi yaşabilirsiniz. Hele merdivenlerden inerken kendinizi prens ya da prenses zannedebilirsiniz.
Rahmetli Ahmet Amca sanatkar adamdı. Balo ve düğünlerde salon süslemelerini yapardı. Gerçekten işinin ehliydi. Gazino , onun elleriyle hazırlayıp süslediği harika bir mekan olmuştur her zaman .


Zengin çeşitlerle donatılmış bembeyaz örtülü masalar, şıkır şıkır parlayan tabaklar ve bardaklarla tamamlanmış, misafirlerini bekleyen ev sahibi gibi tam tekmil hazır vaziyette.

  Efsane gazinomuzun efsane orkestrası kendilerine ayrılan bölümde Türk hafif müziği çalıyorlar. Saksafonda Kemal, akordionda Ahmet, trompette Hüseyin, piyano ve kemanda Yılmaz ve bateride ismini hatırlayamadığım değerli müzisyen abimiz.Tango, vals ve twist o yılların vazgeçilmez danslarıydı. Sonraları rock’n roll modası takip etti. Bayanlar; tafta kumaştan renk renk çiçekli ,etekleri oldukça kabarık elbiseleriyle ; dans ettikçe ahenkle sallanan görüntüleriyle çok hoştular. Baylar hem centilmen hem de samimiydiler. Komşu masalarda insanlar birbiriyle sohbete dalarlar, arada bir de şakalaşırlardı. Ömrüm boyunca böyle dostlukları bir daha hiçbir yerde göremedim.
Çocukları evde bırakmak yoktu , ailece hep birlikte gidilirdi balolara . Biz çocuklar en güzel kıyafetlerimizle en güzel ayakkabılarımızı giyer ailelerimizin yanında yerimizi alır, çok eğlenceli bir akşam geçirirdik . Kabarık , etekleri minik incilerle süslenmiş beyaz elbisemle , ayağımda kırmızı rugan babet ayakkabılarımla , onbir yaşımda güzel ve en sevimli halimle siz değerli
misafirlerimi karşılıyorum…
HOŞ GELDİNİZ…ŞEREF VERDİNİZ…HEPİNİZE İYİ EĞLENCELER DİLİYORUM..

Dağlar Kızı Reyhan





 





Hiç yorum yok: