hayata dair her şey..
hayata dair her şey..
10 Temmuz 2014 Perşembe
Ne çok bekledim seni
Aylarca yıllarca belki..
Sevdim bekledim
Özledim bekledim
Umutlandım bekledim
Ümidimi kaybettim
Yine bekledim..
Hayal kurdum
Yolunu gözledim
Beklemek zor dedim
Ama yılmadım
Hep bekledim..
Bu kadar beklemenin hatrına
Belki gelir dedim
Aslında sadece gel istedim..
Funda Dikmen
9 Temmuz 2014 Çarşamba
Günlerden bir gün küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış.
Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış.Ne bulursa yemiş bir süre sonra yeterince büyüdüğünde kendine güvenli bir yer bulup bir koza örmeye başlamış.
Bu kozanın içinde geçirdiği uzun sürenin sonunda rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.
Minik kelebek uçabiliyor olmanın verdiği mutlulukla uçmaya başlamış.Dağlar tepeler aşmış ormanın her yerini dolaşmış derken vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye.
Etrafına şaşkın şaşkın bakarken vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş.
Bir anda afallamış ne düşüneceğini ne yapacağını bilememiş.Ne muhteşem bir çiçek diye geçirmiş içinden, vakit kaybetmeden yüzlerce renkli hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca papatyanın yanında almış soluğu.
-Merhaba papatya,sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.
Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna
-Merhaba demiş. Bende zaten yalnızlıktan sıkılmıştım.
Ve konuşmaya başlamışlar.
Kelebek ona hayat hikayesini nerede dünyaya geldiğini geçtiği ormanı tepeleri anlatmış.
Papatyada ona kendinden bahsetmiş.
Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar.
Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek kanatları ile papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş.
Minik kelebek papatyayı çok sevmişti. O kadar çok sevmişti ki bir türlü onun yanından ayrılmamış, papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş.
Ama cesaret edipte bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü, onu kırmaktan incitmekten kaybetmekten korkmuş.
Papatya da kelebeği çok sevmiş, ama bir türlü oda sevgisini söyleyememiş.
Duygularının karşılığı olmayacağından bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş.Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.
Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de kelebek artık zamanı kalmadığını gücünün tükendiğini anlayınca papatyaya dönmüş ve "üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek"demiş.
Papatya buna bir anlam verememiş.
"Neden"demiş.
"Yoksa yanımda mutsuz musun?"
"Hayır" demiş kelebek
"Bilakis sen benim hayatıma anlam kattın fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve bende ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."
Papatya bu duruma çok üzülmüş. Ama yapacak bir şey yokmuş zaten kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde son bir gayretle papatyaya "Seni Seviyorum" diyebilmiş ancak.
Papatya donakalmış. Sadece "ben de" diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş içinden"keşke onun da beni sevdiğini bilseydim,keşke ona sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş.
Papatya sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış.
Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış.Her düşen yaprakta papatya içinden "seviyormuş" diye geçirmiş.
İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine sormadıklarını hep papatyalara sormuşlar.
Seviyor mu?
Sevmiyor mu? diye..
SEVDİĞİNİZE, SEVGİNİZİ SÖYLEMEKTE GEÇ KALMAYIN..
Alıntı..
22 Mayıs 2014 Perşembe
(TEYZEMİN ESPİRİLİ BİR DİLLE ANLATTIĞI ÇOCUKLUĞUMA AİT ANILARIM)
TE BU FINDIK KURDUNUN YÜZÜNDEN EVDE KALMIŞTIM,YANIMDAN İÇ AYRILMAZDI..BENİ İSTEMEYE GELENLER, TE BU CADININ ETEĞİME SÜLÜK GİBİ YAPIŞTIĞINI GÜRDÜKLERİNDE " AAAA...TE BU KIZÇE BUNUN ÇOÇUGİDİR ERALDE, BAKSANA İÇ AYRILMAZ DİBİNDEN "DEYİP VAZ GEÇERLERDİ İSTEMEKTEN..YAKUPCAN BİLEM BENİ ZORLAN ALDI, YEMİN ETTİM BEYAA DEDİM ARTIKIN.." ABE İÇ Bİ KIZAN BU KADAR DÜŞKÜN ULMAZ ANASINA BEYA "DEDİ..NIŞANLIMLAN DIŞARI GİDECEZ , YAKAMDAN KİMSECİKLER KUPARAMAZDI..YATAK ODASININ DİLCEEZİ ULSADA ANLATIVERSE CAMIN ÜNÜNDE SAATLERCE NE UĞRAŞIRDIK FINDIK KURDUNU İKNA ETMEK İÇİN , ANACII SİNİRLENİRDİ " SİZ GİDİN , O SUSAR SONRA " DERDİ AMA BENDE UNDAN AYRILAMAZDIM Kİ.. EN SONUNDA ERKEN EVLENMİŞİZ DE SANKİ İKİMİZİN ÇOCUGİ GİBİ ARAMIZA GİRER, ELİMİZİ TUTAR, BİZİMLE GELİYO DİYE BÜYÜK BİR ZAFER KAZANMIŞ EDASİYLA, YÜZÜNDE İŞTE BU GÖRDÜĞÜNÜZ GÜLÜCÜKLE GİDECEĞİMİZ YERE GİDERDİK..GERÇEK ANASI BUBASI EVLERİNE GÜTÜRMEK İSTERDİLER DE SANKİ UNLAR ÜVEY GİBİ DAVRANIRDI, NE ÇEKTİN BE REYHAN TEYZE..AAAHH AH YANARIM YANARIM İÇ Bİ ŞEYCİK ANLAMADIM ŞU NIŞANLILIKTAN..ELE YAKUPCAN'A İÇ SURMAYIN, " AÇTIRMAYIN KUTUYU SÜYLETMEYİN KÜTÜYÜ " YALNIZ BUNUNLA KALSA İYİ , Bİ DE "NİŞANLI ÇİFTLER YALNIZ ÇIKMAZ " DİYEN BUBAMIN ,YANIMIZA ABİM ATİ'Yİ DE KATMASİYLA ÇOKLU Bİ NIŞANLI GEZMESİNE GİDERDİK.. :))) ALLAATAN ATİ İLERİ GÜRÜŞLÜ , ÇAĞDAŞ, ÇOK DÜŞÜNCELİ Bİ İNSANDI BE, VALLA ELAL ULSUN AGACIIMA..O BİZİM SUKAĞI DÜNDÜKMÜ " KAÇTA BULUŞURUZ " DEYİP AYRILIRDI BİZDEN..TABİ UNUNDA BAŞINA GELECEK AYNI ŞEY BEYA..KALIRDIK TE BU SÜLÜKLE BAŞBAŞA, BIRAKSAN DÖNÜSTE ALIRIZ DİYE Bİ YERE KALMAZ Kİ..EN İYİSİ ÜÇ KİŞİLİK MUTLU Bİ AİLE GİBİ DAVRANALIM DERDİK . ULURDA ŞAŞIRIP DÜNYAYA BİDA GELCEK ULURSAM , UZATABİLDİĞİM KADAR UZATACAM NIŞANLILIK DÖNEMİNİ..BELKİMDE İÇ EVLENMEM EP NIŞANLI KALIRIM , İNŞALLAA BU FINDIK KURDUDA BENİMLE AYNI DÖNEMDE REANKARNE ULMAZ DA RAAT EDERİZ OOOHHH CANIMA DEYSİN :)))
ŞAKA ŞAKAAA... ALTIN KULYECEEZİMİ,ALTIN BİLEZİKLERİMİ DUYA DUYA TAKAMASAMDA İYİ Kİ VARMIŞ BU FINDIK KURDU...TEYZESİNİN KURDU O , KURTSUZ AYAT GÜZEL ULMAZDI BE..İBRAİM SARAÇOĞLU BİLEM " MEYVENİN KURTLUSUNU YİYİN " DER . YÜKSEK UZURLARINIZDA TE BU FINDIK KURDUNA TEŞEKKÜRLERİMİ SUNARIM ,PİS İŞLERİ KIYAMAYIP BANA YAPTIRMADIĞI İÇİN..WC DEN SONRA " YEYANCIM SEN YIKAMA , ELİN KİRLENMESİN " DERDİ.. :))) ONUN SÜLÜK GİBİ YAPIŞIP ÜPÜŞÜNÜ ÜZLEDİM BEYAA..
TE ŞİNDİCİK BENİM EDİTÜRLÜĞÜMÜ YAPAR KENDİSİNİ AFFETTİRMEK İÇİN AMA , BENDE UNDAN YAZI YAZMAYIP İNTİKAM ALIRIM..E NABAYIM BEYAA , O BANA NIŞANLILIĞIMI BİLDİRMEDİ YA BENDE UNA EDİTÜRLÜĞÜNÜ BİLDİRMEYCEM..SİZE AZCIK DERT YANAYIM DEDİM TE SİZDEN BAŞKA KİMİM VAR BENİM , EP GENE DİNLERSİNİZ DERTÇİKLERİMİ (bunu derkende kafamı sallattırıyom, siz beni görmüyosunuz ya ayal edin diye söylüyom )
DÜĞÜNÜMÜZDE BU FINDIK KURDUYLA NASIL AYRILDIĞIMIZI MERAK EDERSENİZ , UNUDA BİDAKİ SEFERE ANLATIRIM BEYA..KÜÇÜK EMRA FİLIMLERİ ALT ETSİN , SİZE TAVSİYEM , UNU UKURKEN ÇARŞAF ALIN YANINIZA :)))
DAĞLAR KIZI YEYAN
5 Mayıs 2014 Pazartesi
Sevgi sabit değildir, hareketlidir..
Bazen bir kuşun kanadında, bazen denizin mavisinde, bazen bir gülüşte ya da bakışta, bazen sadece bir bardak çayda..
Funda Dikmen
27 Mart 2014 Perşembe
Nostalji Rüzgarı..
Selam Sevgili Dostlar...
Yazılarımı yazmadığım zamanlardan bahsedip canınızı sıkmayı hiç istemiyorum, biliyorum ki bazen herkesin hayatında ufak tefek de olsa iniş çıkışlar yaşanabiliyor. Bunların bize getirileri belki bir iyilik, belki ders, belki de gereklidir hak etmediğimizi düşündüğümüz her ne varsa yaşamamız gereken. Bütün bunları yaşarken, yapamazsam huzursuz olacağımı bildiğim ve yağmur çamur da olsa açık havada olmayı çok sevdiğimden rutin yürüyüşlerimi hiç aksatmadım biliyor musunuz??
Dün öğlen benim canım komşum Alice ile meşhur dolanma turlarımızdan birini daha gerçekleştirdik. Yayan da yürüsen, hele iki kişi yürüyorsan, bir de üstüne üstlük yanında ki Alice gibi sallana sallana yürüyorsa mutlaka bir Co Pilota ihtiyaç bulunuyor.. Co Pilotluk da bana düştü tabii. :))) Avantajımız şu oldu, biz hem konuşup hem yürürken yediğimiz yoğun sarımsaklı mantı sayesinde rakiplerimiz uzaklaşarak bize yolu açmak zorunda kaldılar. Çoğu da kırmızı ışıkta karşıya geçip diskalifiye oldular. Benim Alice'i taşımaktan sol kolum tutulmuş vaziyette günün galibi olarak eve dönmek bütün yorgunluğu unutturdu..
Alice'e bu dolanmanın yorgunluğu bir hafta yeterli gelse de benim yarışım; Alpullu da her pazar sabah çocuklara oynayan gece de büyüklere olan sinema gibi gece de tekrar ediyor. Akşam matinesinde ki partnerim Yakupcan.. noldu?? güldüğünüzü duyar gibi oldum -çaktırmayın ben de gülüyorum :)))-
Gündüz Alice'le gevşeyen Dağlar Kızı gece çakı gibi asker oldu ne sandınız?? Öyle bir söyleyip on gülmek yok! Bir paket kabak çekirdeğini çıtlatıp dedikodu yapmak yok! Mağazalara girip gereksiz bir şey almak yok! (tam da en sevdiğim şey :).... O yok bu yok anlayacağınız dalga geçmek laubalilik hiç yok :(((
Haa.. unutmadan çişi gelmek de yok..!! Neden iki ünlem koydum sanıyorsunuz,,, valla benim iki kere geliyor da ondan :))) Bana bari bunu söyleme,, gece yürüyüşlere başlayalı beri su içme alışkanlığımı değiştirmeme rağmen, huylu huyundan vazgeçmiyor. Bu sebepten güzergahımızı değiştirmek zorunda kaldığımız olmuyor değil, yürüyüş boyunca üç köprü geçiyoruz orta köprünün altında müdavimi olduğum wc yi tutturmak için elimden gelen çabayı gösteriyorum yemin etmeyi sevmem ama isterseniz ederim :)))
Yürüyüş yolu ırmak boyunca uzandığı için üç tane köprünün yanından geçiyoruz.. Birinci köprüde bizi şövalyeler karşılıyor, o ne ihtişam görseniz kendimizi Kral Arthur'la karısı zannediyoruz. Acaba Kraliçe Elizabeth bize özel bir jest mi yaptı?? Eğer öyleyse çok teşekkür ederiz, bu hediyenin altında kalacak değiliz elbette biz de bir şeyler düşünürüz. Alice'lerin bahçeden bir kasa portakal mandalina, bir kaç kilo da Alanya muzu belki biraz da nar yollarız.. Önceki yıllarda yaptığım takılardan da koyarım, hediyenin küçüğü büyüğü olmaz yarım elma gönül alma kendisi takıp takıştırmayı sever zaten isterse bir tanesini Prenses Anne'e versin o da sevinsin. Ayyy çok duygulandım valla :(((
İkinci köprü; insanın orta yaş hali gibidir, nasıl ki hayata o yıllarda ısınırız olgunlaşmaya başlarız. Yolun yarısı gibi görünse de esas bundan sonra daha çok yol kat etmemiz gerekir. Osmanlıya bakarsak en aydınlık dönemi orta yaş dönemidir her konuda :))) İkinci köprü altı her ne kadar bizim wc kavgalarımızın merkezi haline gelse de, ısınmaya başladığımız yerinde merkezi aynı zamanda. Oradan sonra dikkatli olmak gerekiyor çünkü virajlar başlıyor ve biraz da olsa rampa çıkarken tıpkı buz patenciler gibi kollarımı iki yana sallayarak hafif öne doğru eğilip popoyu dışarı çıkararak geçiyorum.
Üçüncü köprüye geldiğinizde Everest'in tepesine çıkmış kadar oluyorsunuz, İstanbul Boğazına henüz üçüncü köprü yapılmamışken gel de Manavgat'ımızla gururlanma. Eh..Kişisel nedenler den dolayı biraz küs olsam da, yaptırmış olduğu bu üç güzel köprünün hatırına kendisine belli etmeden oyumu Başkana vermeyi düşünüyorum. Aman haaa aramızda kalsın yürüyüşte karşılaşıyoruz bazen, Yakupcan' la kırgınlığımızı her ne kadar gözüne soka soka belli etsek de, bir şey hissedersem sizden bilirim...!!!
Bu gece yürüyüşlerinin en güzel bölümü ne ? Tahmin edin bakalım :))) tabii ki, azmin zaferi FİNAL.... Bazen 5 bazen 6 km lik yürüyüşten sonra, birinci köprüde ki Şövalyelerin bizi bir karşılayışları var sanırsınız bir aylık Umre den dönüyoruz. (giderken arkamız dan su dökmeyi unuttu haspamlar ama olsun) :))) Hani Hristiyan olduklarını bilmeyen birisi harbi Müslüman sanır bunları, insanlık işte budur. Din, dil, ırk ayrımı yapmadan sevmek ve yardımlaşmaktır . Sizlere hasret kaldığım ve hasret bıraktığımı umduğum bu uzun zaman dilimi için affınızı rica ediyorum.Başka maceralarda buluşmak dileğiyle hepinize ayrı ayrı kucak dolusu sevgiler benden...
Dağlar Kızı Reyhan
12 Mart 2014 Çarşamba
Bazen adını koyamazsın duygularının;
Aşk mı? Sevgi mi? Tutku mu?
Yoksa sadece alışkanlık mı?
Ya da sadece yanında olduğunu bilmenin
Verdiği güven duygusu mu?
Belki de hepsi..
Bilemezsin,
Anlam veremezsin..
Ama hoşuna gider hissettiklerin..
Funda Dikmen
3 Mart 2014 Pazartesi
Nostalji Rüzgarı..
Selam Sevgili Dostlarım,
"Leyleği hava da mı, gördün?" sözünü genelde yaz ayları için daha çok kullanıyor muşuz gibi düşündüm sanki..
Eskiden tatil deyince hemen yaz aklımıza gelirdi, ne güzel hayaller kurardık. Ben şahsen denizi çok sevdiğim için, hep deniz kenarında kalayım derdim başka bir şey istemezdim dünyalar benim olurdu. Keşke sahilde bir yerlerde oturuyor olsak derdim ama içimden... Alpullu'nun bir denizi eksikti sakın horluyorum sanmayın yani denizde olsa tam olacaktı. Önder abi , Eskimeyen Alpullu Dostları Hükümeti, Ana Muhalefet Partisi Başkanı olarak önümüze tel içi lojmanlarında ki havuzun kullanılmadığı belgesini sunmuş olsa da, havuza girdiğimiz günleri ben çok iyi hatırlıyorum. Küçüktüm ama kırmızı bikinimle az hava atmadım havuz başında :)))
(aman havuzdan korktuğumu söylemeyeyim, deniz gibi git git git dizlerine gelsin değil ki ne de olsa derin) "yüzme okulu vardı da biz mi gitmedik"alıntı İBo..
Havuzumuz çok fonksiyonluydu, boş olduğu zamanlarda da içinde kovalamaca, köşe kapmaca, ehlileştirmeye çalıştırılan yabani atlar gibi etrafında tırıs yürüyüşler yapmaca sanırsın hara.. Bazen dev bir sahne olurdu, şarkılarımıza misafir perver bir ev sahibi olarak.. Biz Alpullu' dan taşındıktan sonra disko olarak da kullanıma açılmış duyumlarıma göre, yalnız bir şey diyeyim mi size; biz ne kadar zenginmişiz!! Valla şimdi ki sanatçılar konser verecek platform bulamıyorlar; daracık, kasvetli, insanın içini karartan, havası pis görünümlü barlarda sıkış sıkış, sanki gaz odasına gitmeyi bekleyen mahkumlar gibi düşünürüm hep oraları...
Yıllardır hiç bir ünlü oyuncu çıkaramasa da Golf sahamız, Side antik kent görüntüsüyle turizme hizmet vermeye devam ediyor. O zamanlar, Boğaz köprüsünden tek atış yapmak üzere ülkemize gelen ünlü golfçü Teiger Woods' un antrönörü olsaydı ne golfçüler yetişirdi Alpullu'da.. Amaaan sanki attı da bir kuş mu vurdu, haberlerde pek duyulmadı ama kim bilir kimin kafasına gelmiştir o top, bulunamadı da nitekim kafasına gelende kim vurduya gitmiştir :))) İşin şakası tabii küçükken golf sahasında zıplayarak geçen biri olarak daha iyi bir vuruş yapabileceğimi düşündümde hazırlık kampına bana göre golfün doğduğu yere yani Alpullu'ya mı gitsem acaba??
Yaşadıklarımı sizlerle paylaşmaya başladığımda, ilk önceleri bir deftere yazıyor sonra düzeltmeler yaparak temize çekiyordum. Hatta o sıralar yanında bulunmam nedeniyle kızım Burcu bilgisayara geçiriyordu, zamanla ve öğrendiğim kadarıyla defter bilgisayar, kalem parmaklarım oldu. Karşısına oturup doğaçlama yazmaksa bir tutku oldu benim için. Yazmak istediğim o kadar anılarım, hikayelerim, günlük yaşantımdan güzel anekdotlar var ki.. Ancak yazmaya karar verdiğim başka, yazmaya başladığım başka oluyor. Kalbim ve beynim bir türlü senkronizeyi yakalayamadık. Ya tarzımı oluşturuyorum haberim yok, ne de olsa yeni sayılırım .. Eh hani ileride ünlü bir yazar olursam editörümde hazır. Huyumu biliyor ya ondan başkası güvenmez bana bu durum da :)))
Ya da baskılardan incinmiş, kırılmış, sabır çadırı ağzına kadar dolmuş içine başka bir köle daha sığdıramayacak vaziyette ki Kalbim isyanlar da... Tam yazmaya baslayacağım haydaaa parmaklarımı esir alıyor, biraz benim hikayelerimi kıskanıyor olabilir...!!
Evet sevgili dostlar; biraz nostalji, birazda günümüzden senkronize olmaya ne dersiniz??
Siz bilmiyorsunuz ama, benim Alice'im hikaye kahramanı olmaktan başka bir de beni ekmesiyle meşhurdur. Yaaa şaşırdınız değil mi? Size şikayet ettiğimi bilse vallahi çok kızar bana, sözleşiriz şu gün şu saatte bir yere gideceğiz diye, bir bakarsın telefon çalar "sarı kuşuuuum, beni konkene çağırıyorlar gücenmezsin değil mi ?" tabii sarı kuşu cepte nasıl olsa.. Alıştım gerçi ama bazen bozulmuyor da değilim hani soğukta kalmış minik serçe gibi hissediyorum kendimi.
Dün kendisiyle dolanma günümüzdü, neyse ekilmeden güzel zaman geçirdik birlikte. İkimizde diyet yemeğimizi yedik, sonra sinemaya gittik. Daha film başlamadan Alice "sarı kuşum hadi mısır al da gel"demez mi... Yeni yemek yemişiz "e diyetteyiz ya" dedim.
"amaan GDO lu zaten yemeyelim boş ver"dedi, sinir geldi bir gülmeye başladık. Her zaman o beni frenlemeye çalışır ama dün ne olduysa arada da gofret diye tutturmaz mı?... Su ve Ateş filmini izliyoruz romantizmi de çok sever, ben komediye girelim dedim güleriz kafamız dağılır diye "Aşk filmine girelim kız, zaten hayatımız berbat azcık romantizm yaşarız"dedi. Fenada olmadı hani, biraz filme ağladık biraz kendimize güldük, ekilmediğim içinde ayrıca mutlu oldum tabii. Bana yapılanın aynısını yaparsam, o kişiye kızmamam gerekir diye düşünüyorum ve hoş görmeye çalışıyorum kendimce. Yalnızlık Allah'a mahsustur lafı ne kadar doğru, kıssadan hisse işte benim ki. Hoş görüyle kalın sevgili dostlarım...
DAĞLAR KIZI REYHAN
**********************************************************************
Selam Sevgili Dostlarım..
Bugünün benim için çok özel bir yeri olmasından dolayı duygularımı sizlerle paylaşmak istedim. Benim canım anneciğimin 11. ölüm yıl dönümü bugün. Size de oluyor mu? bilmem ama bana daha dünmüş gibi geliyor sanki.. Belki de çok çok özlediğimizdendir. Ben yıllarca aileme hasret kaldım, onlara çok düşkün olmama rağmen. Senelik iznimizde başka bir yere gitmek istemezdim, illa ailemle birlikte olacağım çünkü doyamazdım onlara..
Eee... o zaman ne diye evlendin diye soracak olursanız, komşu oğlu diye evlendik ama uzak diyarlara gittik kısmet işte işin o tarafını düşünemiyorsunuz, kavak yelleri esiyor başınız da o yaşlar da..
Bir çoğunuz tanıyorsunuz, onun lezzetli yemeklerini yemeyen yoktur sanırım. Sizlere; ismini eski zamanların şarkıcısı" FATMA TÜRKAN" dan alan Fatma'yımı?? anlatsam ya da bir zamanlar heyecanla seyrettiğimiz Brezilya dizisi "KÖLE İZAURA" da ki Fatma'yı mı?? yoksa Anadolu'muzun yüce dağların dan kopup gelen, oralarda yaşayan vatandaşlarımızın hitapları gibi aynı olan "FATO" yu mu?? anlatsam..
Hani; KUTSİ'nin şarkısında "Kitaplara sığmaz yaşadıklarım" diyor ya.. İşte Fato'nun yaşadıklarını yazsam gerçekten de kitaplara sığmaz. Ne cefakar, ne vefakar bir kadındı o, ama asla isyankar olmadı. "Peygamber sabrı mı? var sen de" derdik ona hep.. Çocuklarına yani bizlere hep iyi şeyler öğrettiği için ne kadar teşekkür etsek az gelir. Senin çocuğun olmaktan gurur duyuyoruz..
Yedi çocuğundan bir tek ben gurbetteydim, ama Fato evlatlarını hiç ayırmazdı "hangi parmağı kessen acır"derdi her zaman.. Hani kına gecelerinin meşhur türküsü vardır, gelin olacak kızları ağlatmak için "Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler" bu türküyü çok severdi anneciğim. Bu akşam senin için dinliyoruz ablam ben ve Burcu..
ALİ'şinin FatmaTürkan'ı, İzaura'sı, FATO'su ve bizim birtanecik annemiz Fatma Tolga nur içinde yat, mekanın cennet olsun. Seni çok özlüyoruz..
DAĞLAR KIZI REYHAN
************************************************************************
ALİCE DOLANDIRICILARIN ELİNDE..
"ALİCE HARİKALAR DİYARI" adlı yeni yazı dizime başladığımda kafamda bir çok hikaye hazırdı, fakat çoğunuzun da bildiği gibi yaşadığım üzücü olaylar nedeniyle ara verdim yazmaya istemeden de olsa. Tabii bu arada birlikte yaşadığımız olayları sizlere aktardığım, hikayelerimin kahramanı benim canım komşum Engin abla nam-ı değer "ALİCE" beni yani "SARI KUŞUNU" bırakıp başka bir apartmana taşındı. Hani gelinin ayakkabısının altına bekar kızların ismini yazarlar, tez vakitte o da evlensin diye.. Engin abla da onlardan özenip böyle bir şey mi yaptı acaba?? Şüphelenmiyor değilim hani. Çünkü çok geçmeden ve hiç hesapta yokken biz de taşındık...!!
Taşınmadan bir ay önce kadar ALİCE' in ev telefonu çalıyor, kendisini polis olarak tanıtan kişi sahte kimlik düzenleyerek bankada ki parasının dolandırıcılar tarafından çekileceğini söylüyor. Her zaman çok uyanıklığıyla övünen ama nedense o gün basireti mi bağlandı yoksa üzerine ölü toprağımı serpildi hala çözemediğimiz ALİCE ilk önce çok akıllıca davranıp "ben sizin polis olduğunuza nasıl inanayım "demiş. Bu konuda Master yapmış adamlar, her şey planlı, daha da inandırıcı konuşan Baş komisere vermiş telefonu. Bizim ALİCE bir fırça yemiş ki sormayın "Engin hanım sizin sayenizde çok büyük bir çeteyi yakalayacağız, yardım etmeniz şart. Biz ne diyorsak harfiyen yerine getirmeniz lazım" demiş. Arkadan telsiz sesleri, konuşmalar falan tam Arka Sokaklar :))) haaa bir de ne demişler biliyor musunuz?? Kimseyi arayıp haber vermesin diye "bunu yapan sizin yakın çevrenizden birileri" Altı sene önce de canım komşumun en güvendiği kişi unvanını kazanmışım sen gel iki dakikada yerle bir et....!!! elime bir geçirirsem ZEYNA' lığımı çıkartırım ortaya....!!!
İnanıp bir anda taraf değiştiren ve hangi bankada ne kadar parası olduğunu, sabahın dört buçuğunda öten Arap bülbülü gibi şakımış maşallah bizim ALİCE.. Verilen talimatta "güler yüzle gişenin önüne gidecek, paranın hepsini çekmeyecek dikkat çekmesin diye.. Bankadan çıktıktan sonra çete yaklaşınca hemen yakalayacaklar" Kahraman olmayı kim istemez ki?? Ölsen bile adın kahraman diye anılacak, iki cep telefonu bazen işe yarıyor. Dolandırıcıların bilmediği diğer telefondan eşini arayan ALİCE' in" senin aklın kıt mı? onlar dolandırıcı, kapıları kilitle, sakın dışarıya çıkma hemen geliyorum" diyen eşinin telefonu kapatmasıyla kahramanlık hayalleri suya düşer...Son anda dolandırılmaktan kurtuldu ama yalnız başına dışarıya çıkamıyor, hala kendisini takip ettiklerini düşünüyor. CEVİN COSTNER' ın yerini tutamasam da BODYGURD olarak tırsmıyor değilim.
Bildiğiniz bir hikaye ama benim canım komşumun da başına geldiğinden haberiniz yoktu.. Bizim için ev ararken "bana yakın olsun" diye çok uğraşmasına rağmen ALİCE'LE ayrı mahalleye düştük. Sonradan anlatırken güldüğümüz bu olayı sizlerle paylaşmak istedim, sevgiyle kalın..
DAĞLAR KIZI REYHAN
"ALİCE HARİKALAR DİYARI" adlı yeni yazı dizime başladığımda kafamda bir çok hikaye hazırdı, fakat çoğunuzun da bildiği gibi yaşadığım üzücü olaylar nedeniyle ara verdim yazmaya istemeden de olsa. Tabii bu arada birlikte yaşadığımız olayları sizlere aktardığım, hikayelerimin kahramanı benim canım komşum Engin abla nam-ı değer "ALİCE" beni yani "SARI KUŞUNU" bırakıp başka bir apartmana taşındı. Hani gelinin ayakkabısının altına bekar kızların ismini yazarlar, tez vakitte o da evlensin diye.. Engin abla da onlardan özenip böyle bir şey mi yaptı acaba?? Şüphelenmiyor değilim hani. Çünkü çok geçmeden ve hiç hesapta yokken biz de taşındık...!!
Taşınmadan bir ay önce kadar ALİCE' in ev telefonu çalıyor, kendisini polis olarak tanıtan kişi sahte kimlik düzenleyerek bankada ki parasının dolandırıcılar tarafından çekileceğini söylüyor. Her zaman çok uyanıklığıyla övünen ama nedense o gün basireti mi bağlandı yoksa üzerine ölü toprağımı serpildi hala çözemediğimiz ALİCE ilk önce çok akıllıca davranıp "ben sizin polis olduğunuza nasıl inanayım "demiş. Bu konuda Master yapmış adamlar, her şey planlı, daha da inandırıcı konuşan Baş komisere vermiş telefonu. Bizim ALİCE bir fırça yemiş ki sormayın "Engin hanım sizin sayenizde çok büyük bir çeteyi yakalayacağız, yardım etmeniz şart. Biz ne diyorsak harfiyen yerine getirmeniz lazım" demiş. Arkadan telsiz sesleri, konuşmalar falan tam Arka Sokaklar :))) haaa bir de ne demişler biliyor musunuz?? Kimseyi arayıp haber vermesin diye "bunu yapan sizin yakın çevrenizden birileri" Altı sene önce de canım komşumun en güvendiği kişi unvanını kazanmışım sen gel iki dakikada yerle bir et....!!! elime bir geçirirsem ZEYNA' lığımı çıkartırım ortaya....!!!
İnanıp bir anda taraf değiştiren ve hangi bankada ne kadar parası olduğunu, sabahın dört buçuğunda öten Arap bülbülü gibi şakımış maşallah bizim ALİCE.. Verilen talimatta "güler yüzle gişenin önüne gidecek, paranın hepsini çekmeyecek dikkat çekmesin diye.. Bankadan çıktıktan sonra çete yaklaşınca hemen yakalayacaklar" Kahraman olmayı kim istemez ki?? Ölsen bile adın kahraman diye anılacak, iki cep telefonu bazen işe yarıyor. Dolandırıcıların bilmediği diğer telefondan eşini arayan ALİCE' in" senin aklın kıt mı? onlar dolandırıcı, kapıları kilitle, sakın dışarıya çıkma hemen geliyorum" diyen eşinin telefonu kapatmasıyla kahramanlık hayalleri suya düşer...Son anda dolandırılmaktan kurtuldu ama yalnız başına dışarıya çıkamıyor, hala kendisini takip ettiklerini düşünüyor. CEVİN COSTNER' ın yerini tutamasam da BODYGURD olarak tırsmıyor değilim.
Bildiğiniz bir hikaye ama benim canım komşumun da başına geldiğinden haberiniz yoktu.. Bizim için ev ararken "bana yakın olsun" diye çok uğraşmasına rağmen ALİCE'LE ayrı mahalleye düştük. Sonradan anlatırken güldüğümüz bu olayı sizlerle paylaşmak istedim, sevgiyle kalın..
DAĞLAR KIZI REYHAN
23 Şubat 2014 Pazar
Şiir Köşesi..
02.01.2014
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarıda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Ahmed Arif
********************************************************************
Gün bitti lambayı hazırla;
Işık kalmadı girecek odamıza.
Çek perdeleri sevdiceğim;
Kanadı kırık bir akşam
Zonkluyor durmadan dışarıda.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.
Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.
Gün bitti sevdiceğim;
Geriye kalan posa.
Bu serin güz akşamında
Geç otur karşıma sessizce,
Devam et ördüğün hırkaya...
Metin Altıok
7 Şubat 2014 Cuma
Bir gün kapatırsın kalbini her şeye
Aşka sevgiye hatta nefrete
Hiçbir duyguya yer yoktur içinde
Hayat renksizdir artık senin için
Ve tek düze..
Ama sen bilmezsin ki binlerce kelebek
Yeniden aşka uçabilmek için
Kalbinin üzerinde bekler sessizce..
Zamanı geldiğinde hepsi aşka uçarlar
Onların kanatları yanar
Senin ise yüreğin..
Kelebekler bilir aşk için yanmayı
Yanmadan aşık olunmayacağını
Ve hiç düşünmeden
Yıllar boyu aşka uçar kelebekler
Senin için, benim için
Aşk için yanar kelebekler..
Funda Dikmen
6 Şubat 2014 Perşembe
6 Ocak 2014 Pazartesi
BİR ŞEHİR DÜŞÜNÜN..
Bir şehir düşünün;
İçinde onlarca farklı şehir barındıran,
Milyonlarca insana kucak açan,
Çeşitli kültürlere ev sahipliği yapan..
Bir şehir düşünün;
Aşkın başkenti olan,
Aşıklara ilham kaynağı olan,
Ona bakıp şiir şiir aşk yazılan..
Bir şehir düşünün;
Her yeri ayrı ayrı güzel,
Denizi, boğazı kıskanılan,
Tarihi yüzyıllarca anlatılan..
Bir şehir düşünün;
Kalabalıklar içinde yalnız,
Hep hasret dolu,
Her yanı hüzün kokan..
Adı İstanbul olan..
Funda Dikmen
2 Ocak 2014 Perşembe
Şiir Köşesi..
01.01.2014
ESKİ YILDAN YENİ YILA
Hoş geldiydi hoş gitmiyor
Gözyaşımız döker gider
Kaç yıl geçti farketmiyor
Boynumuzu büker gider
Eski yıldan yeni yıla
Adı mutlu yıllar ola
Trakya'dan Anadol'a
Bir rehavet çöker gider
Bir yıl daha bir yıl daha
Her senemiz zor vallaha
İşimiz kalmış Allah'a
Sinemizi yakar gider
Terör gelip sıvanıyor
Trafikte can yanıyor
Yokluk yarası kanıyor
Canlar acı çeker gider
Hürdemi sanma karamsar
Ne açım ne çok param var
Gel yeni yıl gel yaram sar
Her yıl umut eker gider
Hürdemi Nevzat Bayramoğlu
**********************************************************************
NOEL BABA VE TiNERCi BAHTiYAR
Ne bir köprü altında
Ne de bir ATM kulübesinde buldular O’ nu
Bir ekmek fırınının önündeydi
Gözleri yarı açık, geceden donmuş vücudu
Lisede okuyor olmalıydı aslında
Yaşı daha onaltıydı, ama kimin umurunda?
O günden beri ne zaman sıcak ekmek alsam
Bir zehirli lokma olur Bahtiyar
Gelip düğümlenir boğazıma…
Fazla bir şey istememişti ki Noel Baba’ dan
Bir küçücük iş, bir sıcacık aştı beklentisi
Öyle aşk- meşk te yoktu düşlerinde hani
Iskalamıştı O'nu yine ihtiyar,
Randevuyu bu yıla ertelemişti…
Ömrünce mutlu olsun istemişti ailesi
O yüzden adını Bahtiyar koymuşlardı besbelli
Kalleş trafik kazası alınca sevdiklerini
Bahtı olamadı bir türlü kendisine yar
Yeni yılı göremeden gitti ne yazık
Zavallı Tinerci Bahtiyar…
Çocukken de hiç inanmamıştım o masallara
Ren geyikli kızağıyla
Koca göbeği ve sırtındaki hediye çuvalıyla gelen
Kırmızı yanaklı, bembeyaz sakallı adama
İnanmış gibi yapardım sadece
Kıyamazdım büyükleri gücendirmeye
Onlar inanıyor sanırdım, çocukluk işte…
Sen yine de üzülme Noel Baba' yla buluşamadın diye
Kurtuldun bu dünyanın gamından kasvetinden
Mutlu yıllar sana Bahtiyar
Ve oradaki tüm sevdiklerine...
Aralık / 2008
Naime Özeren
1 Ocak 2014 Çarşamba
Şiir Köşesi..
Orada
Beni düşünüyorsun
Hissettim bunu:
Bir şiddetli rüzgar gibi
Aşarak tepeleri
Geçerek boğazları
Ulaştı buraya
Geldi dokundu bana
Düşünmen beni.
Orada
Beni düşünüyorsan
Hissetmelisin bunu:
Bir rengarenk ışın gibi
Aşarak tepeleri
Geçerek boğazları
Ulaşmak oraya
Gelip dokunmak istiyor sana
Düşünmem seni.
Oruç Aruoba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)